Kurumlar, Sistemler ve Örgütler Bizi Nasıl Travmatize Edebilir?
- Şenel KARAMAN
- 31 May
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Haz

Kurumnlar, sistemler ve örgütlerin travmatizasyonu ile ilgili hazırladığımız podcast sohbetini aşağıdan dinleyebilirsiniz.
Hepimiz hayatımızın bir noktasında çeşitli kurumlarla, sistemlerle ve örgütlerle etkileşime gireriz. Okullarımızdan iş yerlerimize, sağlık hizmetlerinden adalet sistemine kadar bu yapılar, toplumun temel direkleridir. İdealde, bu yapılar bize destek olmak, yol göstermek ve güvende tutmak için vardır. Peki ya tam tersi olursa? Ya güvendiğimiz, sığındığımız bu yapılar bizzat travmanın kaynağı haline gelirse?
Günümüzde giderek daha fazla konuşulan ancak çoğu zaman göz ardı edilen bir gerçek var: Kurumlar, sistemler ve örgütler de bireyler gibi travma yaşayabilir, travma yaratabilir ve travmayı sürdürebilir. Bu karmaşık konuyu biraz daha yakından inceleyelim.
Kurumsal Travma ve Kurumsal İhanet: Güven Sarsıldığında
Verilen metinde de vurgulandığı gibi, kurumsal travma ve kurumsal ihanet, bir kurum içinde yaşanan travma ve istismarı ifade eder. Bu, yatılı okullar, dini kurumlar, bakım evleri, ordu veya hapishaneler gibi çok çeşitli ortamlarda ortaya çıkabilir. Asıl yıkıcı olan ise, bu tür durumların kurum tarafından önlenmemesi, görmezden gelinmesi veya mağdurlara destekleyici bir şekilde yanıt verilmemesidir.
Bu durum, bireyin kuruma duyduğu temel güvenin sarsılması anlamına gelir. Beklentilerin, güvenliğin ve korunma ihtiyacının hiçe sayılması, güç ve otoritenin kötüye kullanılmasıyla birleştiğinde derin yaralar açar. Akademik literatürde Jennifer Freyd gibi araştırmacılar, özellikle "kurumsal ihanet" (institutional betrayal) kavramı üzerinde durarak, kurumun bireye yönelik sorumluluklarını yerine getirmemesi veya aktif olarak zarar vermesi durumunda travmanın etkilerinin nasıl katmerlendiğini göstermiştir. Birey, sadece istismara uğramakla kalmaz, aynı zamanda güvendiği ve parçası olduğu yapının kendisini yüzüstü bıraktığı gerçeğiyle de yüzleşir.
Sistem Travması: Çarklar Ezdiğinde
Sistem travması ise, adından da anlaşılacağı üzere, sistemlerin kendileri tarafından yaratılan veya pekiştirilen travmalara işaret eder. Örneğin, sürekli olarak koruyucu aile değiştirmek zorunda kalan bir çocuğun yaşadıkları, adaletsiz veya yeniden travmatize edici bir mahkeme süreci, ya da kurumsal ırkçılığın bir sonucu olarak ayrımcılığa maruz kalmak sistemik travma örnekleridir.
Bu tür travmalar, sistemin işleyişindeki aksaklıklardan, katı ve duyarsız politikalardan veya kaynak yetersizliğinden doğabilir. Birey, sistemin çarkları arasında sıkışıp kaldığını, sesinin duyulmadığını ve temel ihtiyaçlarının karşılanmadığını hissettiğinde, sistemin kendisi bir travma kaynağına dönüşür. Örneğin, Vivian J. Roma gibi uzmanlar, çocuk koruma sistemleri gibi iyi niyetle kurulmuş yapıların dahi, kaynak eksikliği, aşırı iş yükü ve sistemik sorunlar nedeniyle nasıl travma üretebileceğine dikkat çekerler.
Örgütsel Travma: İş Yeri Bir Savaş Alanına Döndüğünde
Örgütsel travma, bir örgütün kendisinin nasıl sağlıksız, travmaya neden olan ve travmatize edici bir hale gelebileceğini inceler. Bu durum, hem örgüt içinde çalışanları hem de örgütün hizmet verdiği kişileri derinden etkileyebilir. Kötü yönetim, aşırı iş yükü, mobbing, iletişim eksikliği, sürekli belirsizlik ve adaletsiz uygulamalar, bir örgütü toksik bir ortama dönüştürebilir.
Araştırmacılar, uzun süreli strese maruz kalan, çalışanlarının refahını önemsemeyen veya kriz durumlarını yönetmekte başarısız olan örgütlerin, çalışanlarında tükenmişlik, ikincil travmatik stres ve hatta travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi durumlara yol açabileceğini belirtiyor. Sandra L. Bloom'un "Sanctuary Model" gibi çalışmaları, örgütlerin nasıl daha güvenli, demokratik ve travma bilgisine sahip ortamlar yaratabileceğine dair önemli yaklaşımlar sunar.
Neden Önemli? Ne Yapılabilir?
Bu üç travma türü – kurumsal, sistemsel ve örgütsel – birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır ve genellikle iç içe geçer. Etkileri ise bireylerin ruh sağlığından toplumsal güvene kadar geniş bir yelpazede kendini gösterir. Peki, bu görünmeyen yaralarla nasıl başa çıkabiliriz?
Farkındalık: İlk adım, bu tür travmaların varlığını kabul etmek ve anlamaktır. Kurumların, sistemlerin ve örgütlerin de travma yaratabileceği gerçeğini konuşmaktan çekinmemeliyiz.
Hesap Verebilirlik: Travmaya neden olan uygulamalar ve politikalar sorgulanmalı, sorumlular hesap vermelidir. Şeffaflık ve adalet, iyileşme sürecinin temel taşlarıdır.
Travma Bilgisine Dayalı Yaklaşımlar: Kurumlar ve örgütler, "travma bilgisine dayalı" (trauma-informed) bir anlayış benimsemelidir. Bu, politikaların, prosedürlerin ve uygulamaların, travmanın potansiyel etkilerini göz önünde bulundurarak tasarlanması anlamına gelir. Amaç, yeniden travmatizasyonu önlemek ve güvenli ortamlar yaratmaktır.
Destek Sistemleri: Mağdurlara yönelik erişilebilir ve etkili destek mekanizmaları oluşturulmalıdır. Bu, psikolojik danışmanlık, akran desteği grupları ve yasal yardımı içerebilir.
Güçlendirme: Bireylerin ve toplulukların seslerini duyurabilecekleri, karar alma süreçlerine katılabilecekleri ve kendi iyileşme süreçlerinde aktif rol alabilecekleri mekanizmalar hayati önem taşır.
Unutmayalım ki, sağlıklı bireyler sağlıklı toplumu, sağlıklı toplumlar da sağlıklı kurumları oluşturur. Kurumsal, sistemsel ve örgütsel travmaların farkında olmak ve bunlarla mücadele etmek, daha adil, şefkatli ve destekleyici bir dünya inşa etme yolunda atılacak önemli bir adımdır. Bu "görünmeyen yaralar" ancak biz onları görünür kıldığımızda iyileşmeye başlayacaktır.
Referanslar :
Freyd, J. J. (1997). Betrayal trauma: The logic of forgetting childhood abuse. Harvard University Press
Bloom, S. L. (2013). Creating Sanctuary: Toward the Evolution of Sane Societies. Routledge.
Figley, C. R. (Ed.). (2002). Treating compassion fatigue. Routledge.
Treisman, K.(2021). A Treasure Box for Creating Trauma-Informed Organizations, Jessica Kingsley Publishers.
Van der Kolk, B. A. (2014). The body keeps the score: Brain, mind, and body in the healing of trauma. Viking.






Yorumlar