Bir Travmayı "Patolojik" Yapan Nedir? Bilim Bu Soruya Yeni Bir Işık Tutuyor
- Sonsuz Travma

- 10 Tem
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 11 Tem

Konuyla ilgili hazırladığımız podcast sohbetini aşağıdan dinleyebilirsiniz.
Hayat boyunca pek çoğumuz zorlayıcı, hatta travmatik olarak nitelendirilebilecek olaylar yaşarız. Bir kaza, bir kayıp ya da bir felaket... Ancak ilginç bir şekilde, bu tür olayları yaşayan herkes aynı şekilde etkilenmez. Kimileri zamanla toparlanıp hayatına devam ederken, kimileri için bu deneyim, Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun (TSSB) başlangıcı olur. Peki, bu farkı yaratan nedir? Bir olayı, zihnimizde tekrar tekrar canlanan, uykularımızı bölen ve hayat kalitemizi düşüren "patolojik" bir travmaya dönüştüren o gizemli etken ne olabilir?
Bilim dünyası bu sorunun cevabını uzun zamandır arıyordu. Çok yakın zamanda, 2025 yılında Behaviour Research and Therapy dergisinde yayımlanan ve alanında çığır açan bir makale, bu gizemi aydınlatmada önemli bir adım attı. Herzog ve meslektaşları tarafından yürütülen bu çalışma, anahtarın olayın kendisinden çok, olay sırasında ne issettiğimizde ve durumu nasıl algıladığımızda yattığını gösteriyor: Peritravmatik tehdit algısı, yani travma anında ne kadar tehlikede olduğumuzu hissettiğimiz.
İstenmeyen Anıların Kaynağı: Korku mu, Tehdit mi?
TSSB'nin en belirgin ve rahatsız edici semptomlarından biri, travmatik olayın istemsizce zihinde yeniden canlanmasıdır. Bu istenmeyen anılar; görüntüler, düşünceler veya hisler şeklinde ortaya çıkabilir ve kişiye travmayı tekrar tekrar yaşatır. Bugüne kadar yapılan birçok çalışma, bu anıların oluşumunda korku ve anksiyete gibi duygusal faktörlerin rolüne odaklanmıştı. Ancak Herzog ve ekibinin çalışması, bu denkleme çok önemli bir değişken daha ekliyor: Bilişsel bir değerlendirme olan "tehdit algısı".
Araştırmacılar, bu hipotezi test etmek için "Travma Filmi Paradigması (TFP)" adı verilen, laboratuvar ortamında travmatik deneyimleri etik ve kontrollü bir şekilde modellemek için kullanılan bir yöntemden faydalandılar. Çalışmaya katılan 93 sağlıklı birey, araştırmacılar tarafından tehdit seviyeleri önceden test edilmiş üç farklı gruptan birine rastgele atandı:
Yüksek Tehdit Algısı Grubu (YTA)
Orta Tehdit Algısı Grubu (OTA)
Düşük Tehdit Algısı Grubu (DTA)
Katılımcılar, kendilerine atanan (örneğin şiddet içeren veya kaza anını gösteren) film kliplerini izledikten sonra, bir hafta boyunca yaşadıkları tüm istenmeyen anıları bir günlüğe kaydettiler.
Çarpıcı Sonuçlar: Tehdit Algısı Her Şeyi Değiştiriyor
Sonuçlar, araştırmacıların hipotezini net bir şekilde doğruladı.
Daha Fazla İstenmeyen Anı: Yüksek tehdit içeren filmi izleyen grup, düşük tehdit içeren filmi izleyen gruba göre hafta boyunca anlamlı derecede daha fazla istenmeyen anı rapor etti.
Daha Fazla Stres ve Olumsuz Beklenti: Yüksek tehdit algısı, sadece anıların sayısını artırmakla kalmadı, aynı zamanda bu anılarla ilişkili stresi ve gelecekteki olası anıların ne kadar rahatsız edici olacağına dair olumsuz beklentileri de artırdı.
Korkudan Bağımsız Bir Etki: Belki de en önemli bulgu, tehdit algısının bu etkisinin, katılımcıların film sonrası bildirdiği "korku" seviyesinden bağımsız olmasıydı. Başka bir deyişle, mesele sadece ne kadar korktuğumuz değil, bilişsel olarak kendimizi ne kadar büyük bir tehlike altında "değerlendirdiğimizdir". Bu, bir olayı patolojik kılan sürecin, salt bir duygu patlamasından çok, zihinsel bir tehdit analiziyle yakından ilişkili olduğunu gösteriyor.
Bu Sonuçlar Bizim İçin Ne Anlama Geliyor?
Bu çalışmanın bulguları, hem travmayı anlama şeklimizi hem de travmaya maruz kalmış kişilere yaklaşımımızı kökten değiştirebilir.
Öznel Deneyim Ön Plandadır: Bir olayın travmatik etkisi, objektif olarak ne kadar kötü olduğundan çok, kişinin o anı nasıl algıladığına bağlıdır. Bu, aynı olayı yaşayan iki kişinin neden çok farklı tepkiler verebildiğini açıklamamıza yardımcı olur.
Risk Altındaki Kişileri Belirleme: Bu bulgular, acil servisler veya afet bölgeleri gibi yerlerde çalışan profesyoneller için kritik bir yol gösterici olabilir. Travmatik bir olay sonrası "Ne kadar korktun?" diye sormak yerine, "Kendini ne kadar büyük bir tehlike altında hissettin?" sorusu, kimin daha fazla risk altında olduğunu belirlemede daha etkili olabilir.
Erken Müdahale İçin Yeni Yollar: Tehdit algısı yüksek olan bireylere yönelik erken psikososyal müdahaleler (örneğin, istenmeyen anıların doğası hakkında psiko-eğitim vermek), TSSB gelişim riskini azaltmada önemli bir rol oynayabilir.
Sonuç olarak, Herzog ve meslektaşlarının bu öncü çalışması, bir travmayı "patolojik" hale getiren şeyin, büyük ölçüde beynimizin o an yaptığı tehdit değerlendirmesi olduğunu deneysel olarak ortaya koyuyor. Bu, travmanın sadece duygusal bir yara değil, aynı zamanda derin bir bilişsel iz bıraktığını ve bu izin geleceğimizi nasıl şekillendirdiğini anlamamız için bize yeni ve güçlü bir pencere açıyor.
Referanslar
Brewin, C. R. (2015). Re-experiencing traumatic events in PTSD: New avenues in research on intrusive memories and flashbacks. European Journal of Psychotraumatology, 6.
Ehlers, A., & Clark, D. M. (2000). A cognitive model of posttraumatic stress disorder. Behaviour Research and Therapy, 38(4), 319-345.
Herzog, P., Willems, H., Wirkner, J., Kube, T., Nazarenus, E., Glombiewski, J. A., Brakemeier, E.-L., McNally, R. J., & Richter, J. (2025). What makes a trauma ‘pathological’? – Perceived peritraumatic threat influences the development of intrusive memories. Behaviour Research and Therapy, 186, 104690. https://doi.org/10.1016/j.brat.2025.104690






Yorumlar